İskender Pala - Kapı Yayınları
Aslında bu kitap yerine Laurent Gounelle’nin
Pegasus Yayınlarından çıkan Tanrı Daima Tebdil- i Kıyafet Gezer romanını
anlatmam lazımdı once. Gerçekten denedim ancak bitirmeye muvaffak olamadım
kendisini. Belki de sonu çok güzel, beklediğimden değişik olacaktı ama
dayanamadım. Kişisel gelişime yardımcı olabilecek bir kitaptı, ben roman tadı
alamadığım için o kadar da kişisel gelişmeyi arzulamadım. Daha sürükleyici bir anlatım
olabilirdi. Yorum paylaşmaya başladıktan sonra bitiremeden bıraktığım
kitap olmasını hiç arzu etmemiştim, üzülüyorum ve bu yüzden yeni kitaba da uzun
sure başlayamadım zaten -onumu de
kapattı musibet- belki bos bir zamanda bitiririm. Kısmet…
Asil kitabımıza dönelim; başlık su olmalı “İskender
Pala’ya hayranlık duyulası bir roman daha!”
Yıllık iznimizle sezonu açtığımız Mayis
sonunda, Bodrum’da sıcacık güneş altında, havuz başı ya da iskele de uzanırken
hup diye içine çekildim… Laurent’in kitabinin aksine, bir çırpıda bitirtiverdi
kendisini. Üstelik okumamaya da zorladım kendimi biraz da ortamı hazmedeyim,
tatile doyayım diye.
Hikâye Barba-Rossa kardeşlerin denizler üstündeki
yaşamını anlatıyor, korsanlıktan Kaptan-i Deryalığa giden savaşlarla gecen bir
omur... Aslında Barbaros’un haritacısının o uzun soluklu aşkı bence ana hikâye
ama bu konuya girmeyeyim, okuyanlar yaşasın zevkini.
Tarihi, hatıraları bir araya böyle bir dille
getirmesine bayıldım yine. Daha önce de İskender Pala’nın kitaplarını okuduğum
için daha çok etkileniyorum, farklı bir alanda, tamamen kendisine has olan bir
denizcilik diliyle yazılmış bu romandaki yazar hâkimiyeti hem göz dolduruyor,
hem ufuk açıyor.
Birçok ülke tarihi hakkında da bilgi verdiği
için sanki yabancı yazarlara ait bir kitap okuyormuşum gibi geldi, mesela Dan
Brown – yakinda “Cehennem”e baslayacagim bu arada, Simgebilim Profesörü Robert Langdon
yeniden hayatımızda-. Philippa Gregory'nin “Boleyn Kızı” romanını okumuştum ve Efsane’de
Anne Boleyn’in VIII. Henry ile düğününün bahsi geçince bu fikrim pekişti.
Diyebilirim ki –bence- İskender Pala gerçekten evrensel bir deha!
Kitaptan birkaç bilgi; “Heyamola” “Hey Ya
Mevla!” haykırışlarının sonradan aldığı hal imiş. Barba-Rossa “Kızıl sakal” demekmiş
ki kardeşi Oruç Reis de bu lakapla anılırmış. Barbaros’un mezarı zamanında su
içindeymiş. Her gemi boğazdan geçerken onu selamlarmış. Cenazesinde de Beşiktaş’ın
isminin de nerden geldiğini öğreniyoruz…
Hem hikâyesi, hem bilgi hazinesi ile doyurucu
bir eser. Kaptan-i Derya eniştem Ali Kaptan’a hediye edeceğim kısmetse. İyi bir okuyucu ile kitap paylaşmak gerçekten mutlu
ediyor…
CES
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder