3 Ağustos 2013 Cumartesi

Efsane Bir "Barbaros" Romanı



Asil kitabımıza dönelim; başlık su olmalı “İskender Pala’ya hayranlık duyulası bir roman daha!”

Yıllık iznimizle sezonu açtığımız Mayis sonunda, Bodrum’da sıcacık güneş altında, havuz başı ya da iskele de uzanırken hup diye içine çekildim… Laurent’in kitabinin aksine, bir çırpıda bitirtiverdi kendisini. Üstelik okumamaya da zorladım kendimi biraz da ortamı hazmedeyim, tatile doyayım diye. 


Hikâye Barba-Rossa kardeşlerin denizler üstündeki yaşamını anlatıyor, korsanlıktan Kaptan-i Deryalığa giden savaşlarla gecen bir omur... Aslında Barbaros’un haritacısının o uzun soluklu aşkı bence ana hikâye ama bu konuya girmeyeyim, okuyanlar yaşasın zevkini.


Tarihi, hatıraları bir araya böyle bir dille getirmesine bayıldım yine. Daha önce de İskender Pala’nın kitaplarını okuduğum için daha çok etkileniyorum, farklı bir alanda, tamamen kendisine has olan bir denizcilik diliyle yazılmış bu romandaki yazar hâkimiyeti hem göz dolduruyor, hem ufuk açıyor. 


Birçok ülke tarihi hakkında da bilgi verdiği için sanki yabancı yazarlara ait bir kitap okuyormuşum gibi geldi, mesela Dan Brown – yakinda “Cehennem”e baslayacagim bu arada, Simgebilim Profesörü Robert Langdon yeniden hayatımızda-. Philippa Gregory'nin “Boleyn Kızı” romanını okumuştum ve Efsane’de Anne Boleyn’in VIII. Henry ile düğününün bahsi geçince bu fikrim pekişti. Diyebilirim ki –bence- İskender Pala gerçekten evrensel bir deha!


Kitaptan birkaç bilgi; “Heyamola” “Hey Ya Mevla!” haykırışlarının sonradan aldığı hal imiş. Barba-Rossa “Kızıl sakal” demekmiş ki kardeşi Oruç Reis de bu lakapla anılırmış. Barbaros’un mezarı zamanında su içindeymiş. Her gemi boğazdan geçerken onu selamlarmış. Cenazesinde de Beşiktaş’ın isminin de nerden geldiğini öğreniyoruz…


Hem hikâyesi, hem bilgi hazinesi ile doyurucu bir eser. Kaptan-i Derya eniştem Ali Kaptan’a hediye edeceğim kısmetse. İyi bir okuyucu ile kitap paylaşmak gerçekten mutlu ediyor…


CES

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder